Acemhöyük

 We try our best to keep the ads from getting in your way. If you'd like to show your support, you can use Patreon or Buy Me a Coffee.
added by

Acemhöyuk (Yeşilova, Aksaray) Anadolu'nun en büyük höyüklerinden biri olan Acemhöyük, Aksaray İl merkezinin 18 km. kuzeybatısında, Tuz Gölünün güney kıyısı yakınındaki Yeşilova Kasabası içindedir. Yerleşim yeri, 700x600x20 m3 hacimdeki höyük ve onu çevreleyen Aşağı Şehir'den oluşur. 

Acemhöyük'de, Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında 1962 yılında başlanan kazılar, Samsat kurtarma kazılarının ivediliği nedeniyle 1984-1987 yıllarında verilen ara dışında 1988 yılına kadar sürdürüldü. Açığa çıkarılan anıtsal yapılar buluntuları ile birlikte arkeoloji dünyasına tanıtıldı. 1989 yılından beri Prof. Dr. Aliye Öztan başkanlığında devam ettirilen kazılara T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu maddi katkı sağlamaktadır.

Prof. Dr. N. Özgüç yaptığı kazılarda, höyükte Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağlarına ait en az 12 katın varlığını, Aşağı Şehrin ise sadece Asur Ticaret Kolonileri Çağında iskan edildiğini saptadı. Kent, Eski Tunç II (M.Ö. 2500) döneminden itibaren giderek gelişir ve en parlak dönemini Asur Ticaret Kolonileri Çağında yaşar. Bugün için nedeni bilinmeyen şiddetli bir yangın III. kat zamanında, M.Ö. 18. yüzyılda, kentin tamamını sarar ve onun bu parlak dönemine son verir. Kent, bu felaketten kurtulanlar tarafından iki kez daha inşa edilir ve M.Ö. 1700 yıllarında tamamen terk edilir. Uzun bir aradan sonra, höyüğün batı ve güney yükseltilerinde yoğunlaşan son yerleşmeler M.Ö. 6. yüzyıldan başlayarak Roma devri başlarına kadar sürer. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferi sonrasında, İran Azerbaycanından bölgeye getirilen gruplardan üç oba höyüğün eteklerine yerleşir. Acemhöyük adı da bu son yerleşenlerden gelir.

Asur Ticaret Kolonileri Çağında yerli krallar tarafından yönetilen ve ticaretin de başkenti olan Kaniş-Neša'da ele geçen çivi yazılı belgeler devrin politik, ekonomik ve sosyal yaşamı hakkında önemli bilgiler verir. Bu belgelerde sözü edilen çok sayıdaki kentten sadece üçü ''Büyük Kral'' tarafından yönetilir. Acemhöyük'ün de bunlardan biri olduğu şüphesizdir. Büyük Kral, höyüğün güney kısmında yer alan Sarıkaya Sarayında oturuyordu. 3600 m2 lik bir alana oturan, iki katlı, günümüze kalmış alt katında 50 odası bulunan bu saray çağının Anadoludaki en iyi korunmuş ve en zengin buluntulara sahip yapısıdır. Ayrıntılar dışında inşa tarzları, plan ve küçük buluntuları bakımından Sarıkaya Sarayına çok benzeyen ikinci anıtsal yapı saraydan biri höyüğün kuzeyindeki Hatipler Sarayıdır. Saraylar gibi kerpiç ve ahşaptan inşa edilen diğer iki büyük yapıdan biri höyüğün batısında, diğeri sarayların arasında, höyüğün orta kesimindedir. Her ikisi de resmi işler dışında kullanılmış hizmet binalarıdır. Höyüğün kuzeybatısında, Hatipler sarayının batısında her biri 2-2.30 m. çapındaki 12 fırın, çevresindeki mutfaklarla saraylara hizmet veriyordu.

Acemhöyük'ün Asur Ticaret Kolonileri çağındaki ilişkileri ve zenginliği şüphesiz saraylarındaki buluntularla anlaşılmaktadır. Büyük kısmı Sarıkaya Sarayının üç odasında depolanmış bullalar (mühürlü kil topaklar) Acemhöyük'ün politik ve ticari ilişkilerinin olduğu bölge ve kişileri tanıtır. Baskıların çoğu Anadolu/Yerli stildeki damga mühürlere, diğerleri Eski Asur, Eski Babil ve Eski Suriye stillerine aittir. Bunlar arasında Asur Kral I. Šamši-Adad'a (M.Ö. 1809-1776), çağdaşları Mari ve Sım'al oğulları ülkesi kralı Yahdun-Lim'in kızı prenses Nagihanum(?)'a, Kargamış Kralı Aplahanda'ya ait olanlar birer tarihi belge niteliğindedir. 

Sarıkaya Sarayının lüks eşyaları arasında fil ve suaygırı dişlerinden yapılmış yatak, taht gibi mobilya parçaları, oyun tahtaları, aplik ve kutular yer alır. Bu eşyalar heykelcikler, kabartmalar ya da çizilerek yapılmış motiflerle bezenmişti. Bazı örneklerde günümüze kadar korunmuş kırmızı boyalar, altın kaplamalar bu eşyaların ne denli göz alıcı olduklarını gösterir. Başları altında çevrelenmiş lapislazuli kakmalı tunçtan, en önemlisi altından iki kat daha değerli olduğu bilinen, demirden çiviler bu eşyalara renkli bir görünüm de kazandırır. Acemhöyük'de ele geçen işlenmemiş, yarı işlenmiş ve atık fildişleri bu gözde eşyaların bir kısmının yerli atölyelerin ürünü olduğunu kanıtlar. Obsidiyen ve kaya kristalinden yapılmış vazo, kadeh, hayvan biçimli içki kapları; altın iplikle işlenmiş boncuklarla süslü kumaş kalıntıları saraydaki renkli yaşamın diğer izleridir.

Acemhöyük'ün bu gönence erişmesindeki en büyük etken Bolkardağ, Aladağ gibi zengin maden yataklarına yakın olmasıdır. Büyük olasılıkla maden ticaretinde de söz sahibi konumdadır. Sarıkaya Sarayı ve onunla çağdaş konutlarda ele geçmiş gümüş ve bakır külçeler gerektiğinde para yerine kullanılmak ve bazı alaşımlarla madeni eserlerin üretilmesi için depolanmıştı. Külçelerin tartılmasında çeşitli birimlerde hazırlanmış taş ağırlıklar kullanılıyordu. Altın, gümüş, tunç, bakır, kurşun gibi çeşitli metallerden yapılmış süs eşyaları, silahlar, tanrı/tanrıça figürinleri kentte ele geçen madeni eserlerin çeşitliliğini gösterir. Körük, pota, döküm kalıbı gibi madencilik gereçleri bu eserlerin çoğunun yerli atölyelerde üretildiklerini kanıtlar.

Şehir halkının yaşam biçimine ışık tutacak bulgulara höyüğün kuzeybatısında ve Aşağı Şehir'deki kazılarda raslandı. Kenti bütünüyle kaplayan sokaklar meydanlara bağlanmaktaydı. Araziye uygun olarak, kimi zaman eğimli sokaklar 2-4.5 m genişlikteydi. Toprak yollar, çamurdan kısmen olsun arındırılmak için çanak kırıkları, çakıl ve kemik parçaları ile döşenmişti.  Kil borularla bazı yerlere ulaştırılan su ve taş kaplı atık su kanalları alt yapı sistemini oluşturuyordu. Sokakların iki yanında yer alan kerpiç konutlar 2-5 odalı, yamuk, dikdörtgen ya da kare planlıydı. Yakın çevrede kaynağının olmaması nedeniyle taş temel çok ender olarak kullanıldı. Buna karşılık temeller çoğu zaman ardıç, karaçam, meşe, şimşir gibi ağaçlardan kesilmiş hatıllarla desteklendi. Bu ağaçlar M.Ö. 2. binin ilk çeyreğinde Acemhöyük çevresinin bitki örtüsünü öğrenmemizi de sağladı.

Ölü gömme adetlerine ilişkin veriler yerleşim yerinden ve mezarlık alanından elde edildi. Yerleşim yerinde evlerin tabanları altında çoğu bebek ve çocuk, ender olarak da yetişkinler doğrudan toprağa ya da küplere gömüyordu. Kentin büyüklüğü ve nüfus yoğunluğu çoğu ölünün yerleşim dışındaki mezarlıklara gömüldüğünü gösterir. Bu mezarlıklardan birisi höyüğün 500 m. güneydoğusundaki Sn. Enver Arıbaş'ın bahçesindeydi. Arıbaş adıyla anılan bu mezarlıkta ölüler iki farklı yöntemde, yakılarak veya ceset olarak gömülmüştü. Mezar tipi olarak basit toprak ve küp kullanılmıştı. Yakılan ölülerin külleri ve arta kalan kemikleri toplanarak ya çeşitli kapların içine konuluyor ya da doğrudan toprağa kazılan küçük çukurlara dolduruluyordu. Mezarların hemen hepsinin içine ve (veya) dışına pişmiş toprak, taş, kemik, fildişi, tunç, kurşun ve altından yapılmış çeşitli kaplar, süs eşyaları, kutular, aplikler ve mühürler ölü hediyesi olarak bırakılıyordu.

Acemhöyük, Asur Ticaret Kolonileri Çağındaki adı konusunda gizemini bugün de korumaktadır. Amacımız sürdürülecek kazılarla daha fazla bilgi ve belgeye ulaşmaktır. Böylece Anadolu'nun altın çağının yaşandığı bu dönemin bilinmeyenleri aydınlatabilecektir. Hedeflerimizden bir diğeri mimarlık ve mühendislik tarihi bakımından da önemli bir anıt olan Sarıkaya Sarayını hazırlanmış projesine uygun olarak bir koruma örtüsü altına almaktır. Böylece saray, bir taraftan kötü hava koşullarından etkilenmeyecek ve gelecek kuşaklara iyi bir durumda aktarılacak, diğer taraftan bir açık hava müzesi olarak Türkiye turizminin hizmetine girecektir.

http://www.transanatolie.com/Turkce/Turkiye/AntikSehirler/Acemhoyuk/acemhoyuk.htmCopied

0